Burak Solak’la Bayram Sohbeti

11 ayın sultanı Ramazan ayı bu yıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçti ve bayrama kavuştuk sevgili beyaz yakalılar. Bayramlarda âdettir, büyükler ziyaret edilir, bayramları tebrik edilir. Oysa bu yıl, malum nedenlerden dolayı bayramı evimizde geçireceğiz, sevdiklerimizle uzaktan görüşeceğiz.

Ofix Blog‘da bu hafta, Ofix ailesinden çok değerli bir ismi misafir edeceğim. Satış direktörümüz Burak Solak‘la bayram ziyareti lezzetinde bir sohbet gerçekleştirdik. Çalışkanlığı, dürüstlüğü, espri yeteneği ve örnek kişiliğiyle hepimizin takdirini kazanan Burak beyin şahsında tüm Ofix ailesi olarak mübarek Ramazan Bayramı‘nızı kutluyoruz. 

Merhaba Burak bey, öncelikle bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat? 

Merhabalar, ben çok iyiyim. Çok şükür, şimdiye kadar ailemde ve çevremde koronavirüs salgınıyla alakalı kötü bir haber almadım. Doğrusunu isterseniz, ben bu olay başladığından beri gerekli tedbirleri alarak kendi çalışma düzenimi hiç değiştirmedim. Aynı saatte ofise geldim, işlerimi buradan takip ettim, kısacası günlük rutinlerimle ilgili olarak bende herhangi bir değişiklik olmadı. Ama elbette, korunma önlemlerine ve sosyal mesafeye hep dikkat ettim. 

Bu bayrama biraz buruk giriyoruz. 2 aydır sevdiklerimizle pek bir araya gelemedik, bu bayram da uzaktan görüşeceğiz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hep söylediğim bir söz vardır, özellikle ekibimdeki arkadaşlarım iyi bilir; biz burada sadece işi değil, hayatı paylaşıyoruz ve bu hayatın içerisinde her şey var. Bu anlamda bizim Ofix ailesi olarak birbirimize duyduğumuz sevgi ve saygı, kesinlikle mekansal bir alana, dört duvar arasına sığdırılamaz veya sınırlandırılamaz.

Elbette insanın ailesinden ve sevdiklerinden uzak olması kolay değil. Özellikle ilk günlerde sadece boş odalar, masalar ve sandalyelerle karşılaşmak hiç hoş değildi. Buraya anlam katan, burayı bana sevdiren, bana her koşulda güç veren Ofix‘in o güzel ruhlu insanlarını çok aradım. Her şeye rağmen bu dükkan, buraya gelen arkadaşlarımın sayesinde 1 gün bile kapalı kalmadı, benim için önemli olan buydu.

Unutmadan, operasyonumuzu lojistik birimimizde sürdürmekte olan kardeşlerimin hakkını teslim etmeliyim. İşin başından itibaren büyük bir özveriyle çalıştılar. Bu vesileyle onlara da canı gönülden bir kere daha teşekkür ediyorum. Umarım, bir daha böyle günler yaşamayız. 

Her kuşak kendi çocukluğunun bayramlarını özler ve “Nerede o eski bayramlar?” der. Siz de çocukluğunuzdaki bayramları özlüyor musunuz? 

Evet, tabii ki özlüyorum eski bayramları. Aslında hepimiz özlemiyor muyuz? Ne vardı o eski bayramlarda? Neden hepimiz, yaşadığımız o kadar güne rağmen söz birliği etmişçesine o eski bayramların peşine düşüyor, o günleri yad ediyoruz? Çünkü hepimizin hafızası, hatıraların temiz kısımlarını kaydediyor. Bayramları da en değerli hatıralarımızı barındırdığı için özlüyoruz. Sizi bilmem ama, benim için öyle. 

Bayramlar eskimiyor esasında, hatıralara özlem duyulduğu için sanırım, “eski bayramlar” diye ifade ediyoruz. Peki neden o günleri günümüze taşıyamıyoruz? Yaşadıklarımızı yeni nesillere aktarmak yine bize düşmüyor mu? Eğer bunu gerçekten yapmak istiyorsak, çocukluğumuzun bayramlarını biz de kendi çocuklarımıza yaşatalım. Yani demek istediğim, işin kolayına kaçmayalım. Çocuklarımız bizim yarınımız, ümidimiz. Gelin bu bayram, evde kalmak zorunda olsak bile, geçmişte yaşadığımız o güzellikleri onlarla birlikte yeniden yaşamaya çalışalım. Böyle yaparsak, bu bayramın inanın tadına doyum olmaz.

Çocukken bayramlar nasıl geçiyordu? Bize bir bayram gününüzü anlatır mısınız? 

Ben 1972 Ankara Küçükesat doğumluyum. Ben küçükken bayramın telaşı, heyecanı 1 hafta önce başlardı. Bayramlık almak büyük olaydı. Yani o zamanlar bir okul zamanı, bir de bayram zamanı olmak üzere yılda iki kere alışveriş yapılırdı. Bayram sabahı önce anne ve babadan başlanarak el öpülür, hayır duası alınırdı. Daha sonra, apartmandaki büyüklerin ziyaretine gidilirdi. Büyüklerimizin ellerini öperdik, onlar da çocuklara mendil içinde harçlık verirlerdi. Buradaki zarafete bakar mısınız! Harçlığı veren kişi, bunu açıktan göstermez, çocukları utandırmak istemezdi.

O zamanlar tabii, mahallede şimdiki gibi çok araba yoktu. Ben abimle birlikte, mahallemize gelen arabaların plakaları tek mi çift mi diye oyun oynardım. Fakat pek araba gelmediği için ikimiz de sıkılır, başka bir eğlence bulurduk kendimize, hey gidi günler. Bayramlarda İstanbul’daki dayılarımla görüşürdük, hatta bu görüşmelerin bir sırası vardı. Bir bayram onlar gelirse, diğer bayram biz giderdik, herkes sırasını bilirdi. Sonra, akrabalardan gelen rengarenk bayram kartpostalları babam tarafından yüksek sesle okunurdu.

Aile faslı bittikten sonra, evin arkasındaki arsada tüf tüf savaşları yapar, misket yuvarlar, yamalı topla maç oynardık. Akşam genellikle ailecek Kızılay meydanına gider, orada bayram eğlencesi seyrederdik. Abimle birlikte, gün içinde topladığımız harçlıklarla dondurma veya pamuk şeker alırdık.

Peki ya şimdi? Günümüzde bayramlar nasıl geçiyor? 

Teknolojideki akıl almaz gelişim bir taraftan insanlığa büyük hizmetler sunarken, bir taraftan da insanı insan yapan değerleri süratle eskitiyor. Şimdi de telaşımız var, fakat bu daha çok bayramı tatil fırsatı olarak görüp bir yerlere kaçma telaşı. Nasıl olsa elimizde her türlü iletişim aracımız var, bir araya gelip muhabbeti arttırmak yerine süslü püslü bir mesaj yazarak ve aynı mesajı herkese göndererek kendimizi iyi hissediyoruz. Ya da görüntülü konuşma var değil mi, dünyanın neresinde olursanız olun, yüz yüze konuşabiliyorsunuz, daha ne isteriz! Eskiden anne ve babamız bize, filanca teyzene gittin mi diye sorarlardı, şimdi filancayı aradın mı diye biz çocuklarımıza soruyoruz. Bence geçmişle en büyük fark bu.

Bu bayramı malum nedenlerden dolayı evde geçireceğiz. Bu durum sizi ve ailenizi nasıl etkiliyor? 

Onları bilmem ama, beni fena etkiliyor! 🙂 Şaka bir yana, çok fazla sabit durmayı seven bir insan olmadığım için beni bayağı zorluyor. En son diş fırçasıyla motorun jantlarını temizliyordum mesela. Evde ailecek monopoly oynuyoruz. Bu oyunun henüz çözemediğim bir kuralı var galiba; ben bir kez kazanırsam üç defa yenilmek zorunda kalıyorum, neden böyle oluyor bilmiyorum. 🙂 Malumunuz, Ramazan ayındayız; iftara yemek hazırlıyoruz, farklı tatlar deneyelim diye bir şeyleri bir şeylerle karıştırıyoruz, sonra yiyemiyoruz. 🙂 Film izliyoruz, ben sıkılıyorum, yarısı bitmeden gidiyorum diye bana kızıyorlar. Ne bileyim işte, ev halleri, yuvarlanıp gidiyoruz… 🙂 

Bayram sonrasında “normalleşme” sürecinin hız kazanacağına dair beklentiler yüksek. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? 

Bu konuyla ilgili farklı kaynaklardan birçok yorum görebilirsiniz. Bu konunun ticari, sosyal, ekonomik, politik birçok sonucu olacaktır. Normalleşme süreci uzun bir zaman alacaktır diye düşünüyorum. Bu olayın bireysel alanda en önemli neticesi ise bence, elimizdeyken ne kadar önemli olduğunu fark etmediğimiz sağlığımız, özgürlüğümüz, yaşam tarzımız ve işimizin kıymetini anlamamızdır. Ben de zaman zaman ekibime şunu söylüyorum; belki de bir daha kendinizi, hayatınızı ve geleceğinizi düşünmek için böyle bir fırsatınız olmayacak. Bunu iyi değerlendirin ve tekrar eskiye dönüldüğünde geçmiş hatalarınızı yapmamaya çalışın.

Salgın bittiğinde, borsalar ve petrol piyasaları yükselmeye başladığında, tüketiciler günlük harcamaları konusunda bugünkünden daha tereddütlü ve kuşkucu olabilir. Bu doğru ürün mü, bunu mu yoksa öbürünü mü almalıyım, doğru yerden mi alıyorum gibi. Bundan sonra tüketicinin gözünde firmaların güvenirliliği, fiyat istikrarı ve hizmet kalitesi ön planda olacak diye düşünüyorum.

Son olarak, Ofix Blog okurları için bayram mesajınızı alabilir miyiz? 

Anne ve babanızı özellikle bayram günlerinde ihmal etmeyin arkadaşlar. Ramazan Bayramı‘nızı en içten dileklerimle kutluyor, sizlere ve ailelerinize mutluluklar diliyorum. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz. 

Ben teşekkür ederim. Sevgiyle…

İlgili yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir