Susan Sontag’ı Okuma Rehberi

Dünyaca ünlü Amerikalı yazar ve eleştirmen Susan Sontag, 20. yüzyıl edebiyat ve kültür tarihinde farklı bir yere sahip. Yoruma Karşı, Fotoğraf Üzerine, Başkalarının Acısına Bakmak, Satürn Yıldızı Altında gibi kitaplarıyla deneme ve eleştiri alanına damgasını vuran Susan Sontag, Daniel Schreiber‘in tabiriyle “entelektüel bir ikon” haline geldi. Yazılarında her türlü şiddete ve ayrımcılığa karşı çıkarak “ötekiler”in duygu ve düşüncelerini yansıttı. Aynı zamanda da film yapımcılığı ve tiyatro yönetmenliği yapan Sontag, Bosna Savaşı’nın en kanlı günlerinde “modern dünya” bu savaşa tümüyle kayıtsız kalırken Saraybosna’da Godot’yu Beklerken‘i sahneye koydu. Başkalarının acılarına bakıştaki çarpıklığın eleştirisini yaparken aynı zamanda da modern bireyin akıl ve ahlak arasında kurduğu ilişkide nasıl bir ikiyüzlülük içinde olduğunu gösterdi. Ofix Blog‘da bugünkü yazımızda, Susan Sontag‘ı kısaca tanıtacak ve en güzel 5 Susan Sontag kitabı hakkında bazı bilgiler paylaşacağız. 

Susan Sontag kimdir?

Susan Sontag, 16 Ocak 1933 tarihinde New York’ta dünyaya geldi. Çocukluğu Arizona ve Los Angeles’ta geçti. Babasını erken yaşta kaybeden küçük Susan‘ın annesiyle kurduğu ilişki, içindeki baba özlemini gidermeye yetmedi. Hatta aile duygusunu kaybetmesine yol açtı. Kendisine anne demesini yasaklayan annesi nedeniyle kendisini kimsesiz ve yersiz yurtsuz hisseden küçük Susan, zamanını kitap okuyarak geçirmeye başladı. Okumayı çok seven ve kendisine kitaplardan örülü bir dünya kuran küçük Susan, okudukları üzerine düşünüyor, düşündüklerini yazıya geçiriyordu. Yazı yazmaya çok erken yaşlarda başlayan küçük Susan, henüz 9 yaşına geldiğinde yığınla yazı biriktirmişti.

Susan Sontag‘ın çocukluğu, İkinci Dünya Savaşı yıllarının zorlu koşulları altında geçti. Savaşın yarattığı travmalar bu dönemde üzerinde önemli etkiler bıraktı. Hayatı boyunca her türlü savaşa, şiddete ve ayrımcılığa karşı çıkacak olan Susan Sontag bu dönemde uzun yolculuklara çıkmak ve dünyanın farklı coğrafyalarını görmek istiyordu. Okuduğu kitapların artık önemli bir bölümünü gezi kitapları oluşturuyor, savaşın ardından bu yerleri görmeyi çok istiyordu. Bu bir bakıma, kendisini olup bitenlerin dışında tutma çabasını da yansıtıyordu.

15 yaşında Berkeley Üniversitesi‘ne kabul edilen Susan Sontag, 18 yaşında Chicago Üniversitesi’nden mezun oldu. Ardından, Harvard Üniversitesi‘nde doktora yaptı. ABD’de savaş sonrası dönemde yeniden canlanmaya başlayan kültürel ortamda, çeşitli dergilere edebiyat ve sinema eleştirileri yazmaya başladı. Bu dergiler arasında The New York Review of Books, Nations, Atlantic Monthly ve Harper’s Magazine gibi dergiler yer alıyordu. Okuduğu kitapların yanı sıra izlediği filmler, Susan Sontag‘ın Avrupa’ya ve uzak kültürlere duyduğu ilgiyi arttırıyordu. Bu dönemde uzun yolculuklara çıkmaya başladı ve yeni insanlarla tanışarak ufkunu genişletti. Politik kimliği de yine bu dönemde olgunlaşmaya başladı. 1950 yılında evlendiği Philip Rieff, edebiyat ve fikir dünyasında Susan Sontag‘ın derinleşmesine katkı sağladı.

Susan Sontag’ın Yazarlık Deneyimi

1963 yılında yayınlanan Rüyalarının Esiri romanıyla Susan Sontag, edebiyat dünyasına güçlü bir giriş yaptı. İlk eseriyle başarı ödülü alan Sontag, ikinci eseri olan Ölüm Tüneli‘yle dikkatleri bir kez daha üzerine çekti. 1966 yılında ise edebiyat ve kültür dünyasında en çok ses getiren çalışması olan Yoruma Karşı kitabını yayınladı. Bu kitapla birlikte edebiyattan eleştiriye geçiş yaparken, yaşadığı döneme ışık tuttu. Aynı zamanda da felsefeci kimliğini ortaya koydu. Avrupa felsefesinde devam eden güncel tartışmalar hakkında kendi söylemlerini geliştirdi. Geleceği anlamak için hızla tüketilen geçmişe bakmak gerektiğini düşünen Susan Sontag, bu dönemde en çok gerçek ile temsil arasındaki farka odaklandı.

Farklı türlerde birçok çalışma yayınlayan Susan Sontag, kendisini en iyi deneme türünde ifade etti. Denemelerinde yeni sanat akımlarından filmler ve şarkılara kadar geniş bir konu yelpazesine yer verirken kültür emperyalizmi, her türlü ayrımcılık, militarizm, katliamlara seyirci kalma gibi konulardaki eleştirilerini sıkça yineledi. Öğrenme arzusunu hiçbir zaman kaybetmeyen Sontag, bir taraftan naif ve kırılgan bir doğaya sahipti. Bu yönünü en çok günlüklerinde ifade etti. Denemelerinin birçoğunda rastladığımız melankolinin de esas kaynağı bu doğasıydı. Fakat bir taraftan da hayata karşı güçlü bir umut duygusu taşıyordu. Bu duygu sayesinde denemelerinde mücadeleci ve aktivist kimliğini hep korudu.

1977 yılında Susan Sontag, kısa öykülerini Ben, Vesaire kitabında bir araya getirdi. Aynı tarihte yayınlanan Fotoğraf Üzerine kitabı ise en çok okunan Susan Sontag kitaplarından biri oldu. 1989 yılında uluslararası yazarlar birliği PEN‘in Amerika merkezinin başkanlığını üstlendi. Üçüncü romanı Yanardağ Sevgilim‘i 1992 yılında yayınladı. Hayata gözlerini yummadan kısa bir süre önce yayınladığı Başkalarının Acısına Bakmak isimli kitabı ise yayınladığı son eseri oldu. Fotoğraf Üzerine‘de ele aldığı konuları bu kitabında derinleştiren Susan Sontag, başkalarının acılarına bakıştaki çarpıklığın eleştirisini yaparken aynı zamanda da modern bireyin akıl ve ahlak arasında kurduğu ilişkide nasıl bir ikiyüzlülük içinde olduğunu gösterdi.

Susan Sontag’ın Aktivist Kimliği

Susan Sontag, hayatı boyunca çok geniş bir yelpazeye yayılan kültürel ortamlarda bulundu, tanıştığı insanlar ve tanık olduğu olaylar karşısında daima aydın sorumluluğuyla hareket etti. Eşinden ayrıldıktan sonra hayatını Paris’te sürdürmeye başlayan Sontag, Paris’in ünlü kafelerinde “sürgün yazarlar”la dostluklar kurdu ve ülkelerinde yaşadıkları sorunları kendilerinden dinledi. Sontag‘ın kalemi olgunlaştıkça, dünya halklarının yaşadığı sorunlara karşı duyarlılıkları arttı ve aktivist kimliği şekillenmeye başladı. Bu dönemde tuttuğu günlüklerde, aydın olmanın yalnızca çağa tanıklık etmek olmayıp aynı zamanda da çağın şekillenmesine katkı sağlamak olduğunu defalarca vurguladı. Günlüklerini “söyleyecek sözü olduğu için değil, söyleyecek sözü olsun diye” yazdığını belirten Susan Sontag, ABD’de anti-komünizmin devlet politikası haline gelip her türlü şiddeti, ayrımcılığı ve nefreti meşrulaştırdığı bir dönemde tüm “ötekiler”in sesi ve umut ışığı olmaya çalıştı.

Susan Sontag‘ın aktivist kimliği, 1989 yılında PEN Amerika‘nın başkanlığını üstlenmesiyle birlikte medyada daha fazla öne çıktı. Özellikle de hakkında “ölüm fetvası” yayınlanan Salman Rushdie‘ye sahip çıkması, dünya kültür ve edebiyat çevrelerinde takdir toplamasını sağladı. Aynı zamanda da film yapımcılığı ve tiyatro yönetmenliği yapan Sontag, Bosna Savaşı’nın en kanlı günlerinde “modern dünya” bu savaşa tümüyle kayıtsız kalırken Saraybosna’da Godot’yu Beklerken‘i sahneye koydu. Hastalıkların savaşla veya ölümle ilişkilendirilmesine karşı çıktı, AIDS hastalarının haklarını savundu, feminist yazarlara ilham kaynağı oldu. Bunca mücadele içinde en büyük mücadelelerinden birini ise 1975 yılında yakalandığı kansere karşı verdi. 29 yıl boyunca devam eden bu mücadele, 28 Aralık 2004 tarihinde Sontag‘ın hayata gözlerini yummasıyla sona erdi.

Türkçede Susan Sontag

Susan Sontag, Türk okurlarıyla ilk kez 1988 yılında çevrilen Metafor Olarak Hastalık – AIDS ve Metaforları isimli kitabıyla buluştu. Can Yayınları‘ndan Osman Akınhay çevirisiyle çıkan bu kitabın ardından Gökçin Taşkın çevirisiyle Ben, Vesaire yayınlandı. 1991 yılında denemelerinden oluşan bir seçki, Müge Gürsoy Sökmen ve Yurdanur Salman‘ın derlemesiyle Metis Yayınları‘ndan Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş başlığıyla yayınlandı. 2000 yılında Mehmet H. Doğan tarafından çevrilen Yanardağ Sevgilim, Can Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. 2006 yılında Mefkure Bayatlı tarafından çevrilen Rüyalarının Esiri ve Begüm Kovulmaz tarafından çevrilen Ölüm Tüneli, Agora Kitaplığı tarafından yayınlandı.

Susan Sontag‘ın en önemli eserleri, 2000’li yıllardan itibaren dilimize kazandırıldı. Bunlar arasında Fotoğraf Üzerine 2008, Satürn Yıldızı Altında 2013, Yoruma Karşı ise 2015 yılında çevrildi. Susan Sontag‘ın bu eserleri, Agora Kitaplığı‘nın kurucusu Osman Akınhay‘ın titiz ve özverili çalışmaları sayesinde dilimize kazandırıldı. Begüm Kovulmaz tarafından 2013 yılında çevrilen Yeniden Doğan – Günlükler ve Defterler 1947-1963 ve 2015 yılında çevrilen Bilinç Tene Kuşanınca – Günlükler 1964-1980 de yine Agora Kitaplığı tarafından yayınlandı. 2015 yılında Püren Özgören tarafından çevrilen Amerika’da kitabı Can Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. 2017 yılında Zeynep Heyzen Ateş tarafından çevrilen Bilincin Kapısını Aralamak ise Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı.

Susan Sontag ismi son olarak Daniel Schreiber‘in Susan Sontag Entelektüel Bir İkon kitabının çevirisiyle Türk okurunun gündemine geldi. Gözde Serteser tarafından çevrilen bu kitap, Everest Yayınları tarafından yayınlandı. Bu kitapla birlikte Sontag‘ın kitaplarına ilgi yeniden yükselişe geçti. Bu kitabın en önemli özelliği, Susan Sontag‘ın hayatı ve kitaplarına bütünlüklü bir perspektiften bakma fırsatı sunmuş olmasıydı. Nitekim Sontag‘ın kitapları, daha önce farklı dergilerde yer alan deneme ve makalelerinin derlemesinden oluşuyor, bu da Susan Sontag hakkında bütünlüklü bir çalışma yapmayı zorlaştırıyordu. Susan Sontag Entelektüel Bir İkon kitabı, Sontag‘ı bütünlüklü bir perspektiften hareketle anlama fırsatı yarattı ve bu sayede Susan Sontag kitaplarına ilgi yakın dönemde arttı.

En Güzel 5 Susan Sontag Kitabı

Susan Sontag‘ı kısaca bu şekilde tanıttıktan sonra yazımızın bu kısmında, en güzel 5 Susan Sontag kitabı hakkında bazı bilgiler paylaşacağız. 20. yüzyıl Amerikan ve Avrupa yazınında önemli etkiler bırakan Susan Sontag ile henüz tanışmamış okurlarımız, bu 5 kitapla güzel bir başlangıç yapabilir.

Yoruma Karşı

En güzel 5 Susan Sontag kitabı listemizin ilk sırasında, Sontag‘ın kült kitabı haline gelen Yoruma Karşı var. Kitabı oluşturan yazıları 1962-1965 yılları arasında kaleme alan Sontag, sanat eseriyle kurulan ilişkinin niteliğine ilişkin geniş çaplı ve felsefi derinliği olan çözümlemeler yapmakta. Bu çözümlemelerle birlikte sanat türlerinin 20. yüzyıldaki evrimine ışık tutmakta, yön vermeye çalışmakta. Eleştirilerini özellikle edebiyat ve görsel sanatlar üzerinde yoğunlaştıran Sontag, bu eleştirilerin dolayımında aynı zamanda da modernite eleştirisi yapmakta.

Kitaba ismini veren “Yoruma Karşı” yazısında Susan Sontag, sanat eserinin esas anlamının ne yalnızca biçimde, ne de yalnızca içerikte olduğunu savunuyor. İçeriğe yönelen her bakış, eseri yorumlamak demeye geliyor. Zihnin bilinçle birlikte gerçekleştirdiği ortak bir etkinlik olan yorumlama, eserin öğeleri arasındaki ilişkiyi farklı bir bilinç düzleminde yeniden kurmak demek. Yorumlama için “modern dönemin icadı” ifadesini kullanan Susan Sontag, modern yorumlama tekniklerine eşlik eden temel güdünün “saldırganlık arzusu” olduğunun altını çiziyor. (syf: 7-11) Sontag‘a göre sanat eserini anlamak, yorumlamaktan çok daha önemli bir iştir. Bunun için esere doğru, keskin ve sevecen bir bakışla yaklaşmak gerekir. Yorumlama konusunda dönemin yaygın eğilimlerini “bilimsel yaklaşım” olarak sınıflayan ve yorum bilimin tüm söylemlerine karşı çıkan Susan Sontag, yorum bilimin yerine “sanat erotikası”nın geçmesini savunur. (syf: 20)

Fotoğraf Üzerine

En güzel 5 Susan Sontag kitabı listemizin ikinci sırasında, Susan Sontag‘ın bir diğer kült kitabı Fotoğraf Üzerine var. Fotoğraf sanatıyla ilgili olarak daha önce The New York Review of Books‘ta yayınladığı denemelerinden oluşan bu kitapta Sontag, fotoğraflarla kurduğumuz ilişkiye dair derinlikli çözümlemeler yapıyor. Sontag‘a göre fotoğraflar, bakmaya değer şeyler ile kendimizde olanları gözlemleme hakkını bulduğumuz şeylere ilişkin görüşlerimizi değiştirip genişletmeye yarar. Zihinde bir tür “görüntü antolojisi” yaratan fotoğraflar, gerçekliğin minyatürleridir. Fotoğraf karesine yansıyan görüntüler, fotoğrafı çeken kişinin kendi dünyasından izler taşır. Öyle ki, geçmişi ellerinden alınan insanlar daha “ateşli” fotoğraflar çeker. Modern dünyada çekilen fotoğrafların büyük bir bölümü, bir şeye katılmış olma duygusunu güçlendirdiği oranda anlam kazanır. (syf: 27-30)

Fotoğrafın doğası itibariyle sürreel nitelikteki tek sanat olduğunu düşünen Susan Sontag, kendisine yabancılaşan bilincin fotoğraflarda tanık olduğu olaylar sayesinde kendisine geri dönebileceğine inanır. Akıl düzleminde kalan bilinç, belirli birtakım kavram örüntüleriyle gerçekliği kendisine göre yorumlar, hatta çarpıtır. Oysa fotoğraflar, gerçekliği tüm naifliğiyle ortaya koyar ki, bu yönüyle fotoğraf sanatı, gerçekliğin üzerindeki tek sanattır. Diğer sanat türlerinde eseri az veya çok yorumlama imkanı mevcuttur. Fotoğraf ise yoruma izin vermeyen tek sanattır. Bu nedenle, bilincin kendisine yabancılaşmasını sonlandırma gücü en yüksek sanat da yine fotoğraf sanatıdır. (syf: 62-65)

Başkalarının Acısına Bakmak

En güzel 5 Susan Sontag kitabı listemizin üçüncü sırasında, Sontag‘ın hayata veda etmeden kısa bir süre önce yayınladığı son kitabı olan Başkalarının Acısına Bakmak var. Sontag‘a göre modern hayatta hem nitelik, hem de nicelik bakımından artan savaşlar, başkalarının acılarını daha görünür kıldı. Fakat bu durum, onların acılarını hissetmek ve onlara yardım etmek noktasında hiçbir olumlu sonuç yaratmadı. Daha da kötüsü, başkalarının acılarına kayıtsız kalmak gibi bir durum yarattı. Hemen her gün ve pek çok kanaldan yoğun bir enformasyon bombardımanına maruz kalan modern özne, “hatırlama” söz konusu olduğunda hâlâ fotoğrafa ihtiyaç duyuyor. “Bu haliyle fotoğraf bir alıntıya, veya bir veciz söze, veya bir özdeyişe benzer. Hepimiz kendi zihnimizde, anında hatırlanmaya hazır yüzlerce fotoğraf biriktiririz.” (syf: 21)

Başkalarının Acısına Bakmak‘ta Susan Sontag, modern öznenin Amerikan İç Savaşı’ndan I. Dünya Savaşına, Nazilerin ölüm kamplarından Bosna Savaşı’na kadar farklı yer ve zamanlarda çekilen savaş ve katliam fotoğraflarına bakmaya ne kadar istekli olduğunu sorguluyor. Başkalarının acıları söz konusu olduğunda modern öznenin yaşadığı kayıtsızlık aslında, aklın gücünü aşırı derecede abartıp duyguları öldüren modernitenin bir sonucu. Gerçekliği seyirlik bir manzaraya dönüştüren modernite üstelik, başkalarının acılarını kendi çıkarları için kullanan modern bilincin de baş mimarıdır. (syf: 110-113)

Satürn Yıldızı Altında

En güzel 5 Susan Sontag kitabı listemizin dördüncü sırasında, Sontag‘ın yedi denemesinden oluşan Satürn Yıldızı Altında var. Kitaba ismini veren denemede Susan Sontag, Alman Trauerspiel’inin Kökeni isimli çalışmasında Benjamin‘in savunduğu görüşleri eleştirir. Satürn’ün etkisinin insanları kayıtsızlığa ve yavaşlığa sürüklediğine inanan Benjamin‘e karşı Sontag, insandaki değişim isteği ve mücadele bilincinin bitimsiz bir süreç olduğuna işaret eder. (syf: 125-128) “Paul Goodman Üstüne” isimli ilk denemesinde, Goodman‘ı özgürlük, neşe ve haz ustası olarak nitelendirir. “Onu okurken bu üç şey hakkında hayli bilgi sahibi oldum” der. (syf: 11) “Artaud’ya Yaklaşmak” isimli denemesinde ise Antonin Artaud‘nun bıraktığı mirasın “tekil bir varoluş, bir şiirsellik, bir düşünce estetiği, bir kültür teolojisi ve bir ıstırap fenomenolojisi” (syf: 20) olduğunu belirtir.

Ben, Vesaire

En güzel 5 Susan Sontag kitabı listemizin beşinci sırasında, Susan Sontag‘ın tek öykü derlemesi olan Ben, Vesaire var. Sekiz öyküden oluşan bu derlemede Sontag, mekanik ve metalik bir dünyada varlığını sürdürme çabası içinde bulunan modern öznenin kendine sıkışmışlığını irdelemekte. Sontag‘a göre modern öznenin ahlak vaazı, kendini belirli bir geçmişin bir parçası hissetme çabasını yansıtıyor. Ahlak vaazında bulunan modern özne, geçmişi bugüne taşıma çabası içine girdiği ölçüde bugünden kopuyor. Modern özne için gerçek özgürlüğün ahlak vaazlarından kurtulmakla mümkün olduğunu düşünen Susan Sontag, “ahlaksızlık” olarak nitelendirilen olayların temelinin yabancılaşma olduğuna inanıyor. Kişi için gerçek ahlak, bu yabancılaşmanın aşılmasıyla mümkün. Gerisi, vesaire…

Tüm okurlarımıza sağlıklı, keyifli ve bol kazançlı günler diliyoruz…

İlgili yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir